25 Aralık 2009 Cuma

2009'dan 2010'a; Mutlu Yıllar

2-1-0; 2010
Girerken nasıl bitecek diye beklediğimiz 2009'da bitti işte. Şimdi kulağa çok hoş gelen 2010 geliyor. Nedendir bilmiyorum ama 2010'un kendim için çok farklı olacağını düşünüyorum. Hani sanki başka türlü bir yaşam ile buluşturacakmış gibi bu yıl. Sanki bir çok şeyin değişeceğini, yeni bir sayfanın açılacağını, dönüm noktası hatta yeni bir başlangıcın olacağını düşündürtüyor bana.
2009'u kırgınlıklarımla hatırlamak istemiyorum. Kendi içinde değerlendirdiğimde artılarım ile eksilerim eşit gibi. Kaybettiklerimle kazandıklarım eşit gibi. Birileri hayatımdan çıkarken çok başka birileri hayatıma girdi. 2009 bana başımdan kaynar suların döküldüğü anları da gösterdi, aşkın en güzel halini de...
Çok güzel etkinlikler düzenleme fırsatım oldu. Bunların içinde göz bebeğim İletişimde Mükemmellik ve Liderlik Programı oldu. Birbirinden değerli konuşmacıları gençlerle buluşturma imkanım oldu. Bir de yerel seçim yaşadık. Şişli'de bir kez daha zafere tanıklık ettim "Sevgi Yürüyüşü" ile başlayan süreçte.
Yazıyla, kışıyla; iyisiyle, kötüsüyle 2009 da bitti şimdi. Yeni umutlarımla, heyecanımla, projelerimle, yeni çalışma alanlarımla 2010'a hoşgeldin demeye hazırlanıyorum.
2009 ve öncesi için Hz. Mevlana'dan "Hayatta ne öğrendim" birçok şeyi benim için çok güzel ifade ediyor:
Sonsuz bir karanlığın içinde doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım. Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi... Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim.
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde bulunduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra da evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça bölüşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta...
Sonra kalabalıklarla beraber yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
2010 için herhalde beni en iyi ifade edebilecek türkü Yavuz Bingöl seslendirdiği "Bekle Buğday Tanesi" olacak.
2010 hepinize sağlık, afiyet, iş, varlık, bereket, özgürlük, aşk, mutluluk getirsin dilerim.
Mutlu yıllar...

Twitter